Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Miçotakis, çılgın Türkleri iyi tanıyacaksın”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ben buradan Miçotakis’e bir şey daha hatırlatmak isterim, sen bazı dağlara güveniyorsun, o güvendiğin dağlara kar yağdı. Hiçbirinden sana fayda gelmez. Ama biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz, yola da böyle devam ederiz. Onun için çılgın Türkleri iyi tanıyacaksın” dedi.
TBMM’de AK Parti Grup Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirilerde bulundu. Erdoğan, konuşmasının sonunda Yunanistan Başbakanı Miçotakis’e de “Çılgın Türkleri iyi tanıyacaksın” ifadeleriyle cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya, salgın tehdidinin ve tedbirlerinin yol açtığı çok ağır sonuçlarla yüzleşiyor. Türkiye olarak biz, hem sağlık altyapımızın ve sistemimizin gücü hem aldığımız ekonomik ve sosyal tedbirler sayesinde hamdolsun bu süreci nispeten daha az hasarla atlatıyoruz. Özellikle batılı ülkeler salgınla baş etmekte zorlanırken, biz salgın sonrası dönemin hazırlıklarına başladık. Elbette faaliyetlerine ara verilen esnaflarımız başta olmak üzere, salgından olumsuz etkilenen her vatandaşımızın sıkıntısını biliyor, meselesini yakından takip ediyoruz. Bu sıkıntıların çözümü için sürekli yeni destek programları geliştiriyoruz. Hiçbir vatandaşımızın kendini sahipsiz hissetmemesi için devletimizin tüm imkânlarını harekete geçirdik. Pek çok ülke ciddi güvenlik zafiyetleri yaşarken, bizim polisimiz, bekçimiz, jandarmamız, onlarla birlikte öğretmenimiz, imamımız gerektiğinde vatandaşımızın evine kadar giderek ona yardımcı oluyor” diye konuştu.
Sadece sosyal koruma kalkanı kapsamında vatandaşlara ve çalışanlara verilen desteklerin 51 milyar lirayı geçtiğini söyleyen Erdoğan, “Her kesimden insanımıza destek olmak için doğrudan veya dolaylı olarak yüzlerce milyar liralık kaynağı milletimizin hizmetine sunduk. Bizim şuanda hazinemiz hamdolsun tamamen esnafımızın ve milletimizin emrindedir. Bay Kemal bunları takip edemiyorsa ben ne yapayım. Ama biz kasamızdan çıkanı biliyoruz. Nereye ne verdiğimizi iyi biliyoruz. Bunları yaparken, yatırım programımızda yer alan projeleri de ihmal etmiyoruz. Dünyada adeta yaprak kıpırdamazken, biz ülkemizin geleceği bakımından hayati öneme sahip projelerdeki gelişmeleri bizzat takip ediyor, tamamlananların açılışını gerçekleştiriyoruz. Sağlıkta, sadece şu salgın döneminde hizmete açtığımız hastaneler bile pek çok ülkenin toplam kapasitesini aşıyor. Kalkınmanın temel altyapısı olan ulaşım ve enerjide geldiğimiz seviyeyi izan ve vicdan sahibi herkes takdir ediyor” şeklinde konuştu.
“Ben onamadan böyle bir dış borçlanmayı kesinlikle yapamaz”
Türkiye’nin hizmet etmek, eser üretmek, yatırım yapmak, şehrini geliştirmek isteyen hiçbir belediyenin mazeretlerin arkasına sığınamayacağı esneklikte bir yerel yönetim sistemine sahip olduğunu kaydeden Erdoğan, “Tabii buradaki kritik nokta, şehirde halkına hizmet etmek isteyen bir belediye yönetiminin böyle bir zihniyetinin var olmasıdır. Geçtiğimiz günlerde, burası önemli, milletime tekrar sesleniyorum, bundan böyle sık sık bu hatırlatmaları yapacağız, televizyonda hepiniz izlediniz, İzmir’deki yağışlar sonucu yaşanan sel felaketiyle ilgili bir habere benim de gözüm ilişti. Sel felaketinin ardından nasıl olduysa hatırladı, İzmir’i ziyaret eden CHP Genel Başkanı’na dükkânını su basan bir esnaf kardeşim şöyle sitem ediyordu, ‘Altyapı İzmir’de gerçekten bitik, bir vatandaş ve esnaf olarak canım yandı. Sizden rica ediyorum, burada 35 senedir CHP var, lütfen bu altyapıyı düzeltin.’ Bunu izlediniz mi? Kendisi de CHP seçmeni olduğu anlaşılan vatandaşımız, 35 yıldır şehrini yöneten ve hiçbir altyapı yatırımı yapmayan belediyeyi o partinin genel başkanına şikâyet ediyordu. Tabii aklıma, bu vatandaşımız kimi kime şikâyet ediyor diye gelmedi de değil. İzmir’deki Çiğli Tramvayı temel atma töreninde konuşan CHP Genel Başkanı, kendi belediyesinin Hazine’den daha uygun şartlarda borçlandığını övünerek anlatıyordu. Her şeyden önce İzmir Büyükşehir Belediyesi, bütçesinin neredeyse 2,5 katı borçlu bir belediye olarak zaten böyle bir borçlanma hakkına sahip değildir, Bay Kemal bunları öğren. İkinci olarak, belediye bu finansmanı izin aldığı dönemde gerçekleştiremediği, yani işini ciddiyetle takip etmediği için zaten şu anda böyle bir borçlanma iznine de sahip değildir. Üçüncü olarak, ortada borçlanma izni bulunmadığı için belediyenin şu veya bu oranla herhangi bir kredi kullanımı da söz konusu değildir. Dördüncü olarak, proje finansmanı kredileri ile bütçe finansmanı için yapılan tahvil ihraçları, şartlarından vadesine kadar birbirleriyle ilgisi olmayan, mukayesesi dahi yapılamayacak konulardır. Beşinci olarak, Kılıçdaroğlu ekonomiden ve rakamlardan anlayan birisi olmadığı için Hazine’nin altyapı yatırımlarımız için sağladığı uluslararası finansman kredilerinin şartlarının kendi bulduklarını iddia ettikleri krediden aslında daha uygun olduğunu da bilmiyor. Hepten cahil. Gerçi bunların hangi yalanlarını düzelteceğimizi, hangi iftiralarını düzeltelim, inanın bunu dahi bilmekten usandık. Tabii bunları görünce bir anda 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanlığına seçildiğimiz günleri hatırladım. Sayın Kılıçdaroğlu, şunu iyi bil, Hazine ve Maliye Bakanlığı herhangi bir tahvil müsaadesi vermedikten sonra hiçbir belediye bu şekilde borçlanmaya gidemez. Bunu bilmen lazım. Bu sonunda bana gelir, benim de bunu onaylamam gerekir, ben onamadan böyle bir dış borçlanmayı kesinlikle yapamaz. Bunu eski belediye başkanınız Aziz Bey’e sorarsan bunu bilir. Bundan sonra da eğer sen bu yanlışla gidecek olursan burada soru işaretleri artmaya başlar. İstanbul’u, sokakları çöplerden geçilmeyen, musluklarından su akmayan, ulaşımı felç, etrafı altyapısı olmayan gecekondularla çevrili, havası kirli, insanları sahipsiz ve mutsuz bir şehir olarak devralmıştık. Ekibimizle birlikte el ele verip, birkaç yıl içinde şehrin tüm sorunlarını çözüm yoluna koyduk. CHP belediyesinden devralmıştık. Maalesef bu kötü manzaraların bazıları, son dönemde İstanbul’da yeniden hortlamaya, İzmir’de ve CHP’li belediyelerin işbaşında bulunduğu başka şehirlerde sıkça görülmeye başlandı” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’li belediyelerden görüntüleri salonda bulunanlara izletti. Erdoğan, bu videonun ardından AK Partili belediyelere ait görüntüleri de salonda bulunanlara izletti. Erdoğan, videoların ardından, “Öyle zannediyorum ki, ayda bir bu tür bazı başlıklarda görüntülü konuşmalarımı gerçekleştireceğim. Milletimize bunları hatırlatmak şarttır. Vatandaşımız gerçekleri bizzat izleyerek, bizden de dinleyerek görecek. Bunlarda yalan bol. Akşam yalan, sabah yalan. Edep, adap böyle bir şey yok. İzmir’in hali ortada. 35 yıldır sizde. İnsan alt yapı adına bir şey yapmaz mı? Bunlar yapmadılar. İzmir alt yapılarıyla, kaçak yapılarıyla çökmüş vaziyette. Ne iş yapıyorsun sen, suyunuz yoktu, suyunuzu biz DSİ’ye verdiğimiz talimatla İzmir’e suyu biz getirdik. Halk benim halkım, biz onları susuz bırakamayız. Özellikle büyükşehirler suyu kendisi temin etmek zorundadır. İzmir’de böyle bir şey söz konusu değil. İstanbul, Ankara temenni ederim ki, kar falan geldi de toparladık işi. Buralarda da her an sıkıntı olabilir. Buraların barajlarını biz yaptık. Bu barajlar sayesinde İstanbul susuzluğu yaşamıyor. Kendi partisi içindeki taciz, tecavüz, hırsızlık, arsızlık işlerinin üzerini kapatmaktan milletin derdine derman olacak konularla ilgilenmeye fırsat bulamayanlar, bunun hesabını elbette sandıkta verecektir. Artık beceriksizliği ve kötü yönetimi, kendi seçmenini bile isyan ettirecek noktaya varan bu belediyecilik anlayışını milletimizin takdirine havale ediyoruz” açıklamasında bulundu.
CHP içindeki sağduyu sahibi, ülkesini ve milletini sevenlerin vicdanına seslenmek istediğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Terör örgütleriyle ve onların yandaşlarıyla iç içe geçmiş şu andaki CHP, Kuvayı Milliye CHP’si mi? Hayır. Ülkemizin Suriye’den Libya’ya, Karabağ’dan Doğu Akdeniz’e kadar tüm sınır ötesi mücadelelerine karşı çıkan şu andaki CHP, ömrünü Hatay’ın ülkemize katılışına adayan Gazi’nin CHP’si mi? Aklı erdiği günden beri bu partiye hizmet etmiş kişileri dahi isyan ettirecek istikamet sapmasına uğramış olan şu andaki CHP, siyasetin nice önemli isimlerinin CHP’si mi? Siyasetteki rekabeti kendi ülkesinin felaketini dileyecek, kendi halkını aşağılayıp azarlayacak seviyesizliğe indiren şu andaki CHP, adını aldığı kavramların CHP’si mi? Amerika’dan ve Avrupa’dan demokrasi dilenen, oralardan kulağına üflenenleri içeride tekrarlamayı siyaset sanan şu andaki CHP, yıllarca emperyalizme karşı yumruk sallayanların CHP’si mi? Millet tarafından seçilen vekillerini siyasi mühendislik hesapları uğruna adeta pazara çıkartan, karşı çıkanları kapı dışarı eden şu anki CHP, yıllarca parti içi demokrasisiyle övünenlerin CHP’si mi? Eğer bu sorulara verilecekse, bu da ‘evet’ ise, bizim açımızdan mesele kapanmıştır. Ama bu sorulara ‘hayır, bizim gönlümüzdeki CHP bu değil’ deniyorsa, iş işten geçmek üzere olduğunu hatırlatmak da boynumuzun borcudur. CHP’nin başındaki zat, siyaset adı altında yüzsüz ve onursuz bir yöntemi ısrarla partisine ve ülkeye dayatıyor. Bu zatın, yalan ve yanlış olduğu defalarca yüzüne çarpılmasına rağmen aynı hezeyanları ısrarla tekrarlamasını acı bir tebessümle seyrediyoruz. Yalanla mutlu olan, iftirayla beslenen, yüzü kızarmayan, vicdanı sızlamayan, siyasi ahlaktan nasipsiz karikatür bir tiple, bir adamacağızla karşı karşıyayız. Daha yeni yönetim sistemimizde kabinenin nasıl kurulduğunu dahi idrak edemeyen bu zat, bakanların atamayla geldiğini söylüyor. Evet, yeni sistemde bakanlar, CHP’nin genel başkanları gibi kasetle gidip kasetle gelmiyor, milletin seçtiği Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Bize 19 yılda millete ne yaptığımızı soruyor. Şöyle kafasını kaldırıp bir etrafına baksa yürüdüğü yoldan musluğundan akan suya, oturduğu binadan kullandığı internete, gittiği hastaneden torunlarını gönderdiği okula kadar hepsinin altında AK Parti’nin imzasını görecek. Utanmadan, arlanmadan ‘bu ülke için ne yaptınız da biz karşı çıktık’ diyor. Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın önünde kamp kuran, çıkan her kanunu, her kararnameyi yargıya taşıyan bunlar değil miydi? Meclis’te yapılan görüşmeleri engellemek için arbede çıkartmaktan içtüzük oyunlarına kadar her yola başvuran bunlar değil miydi? Vesayet odaklarından darbecilere, terör örgütlerinden dış güçlere kadar ülkenin ve milletin düşmanı herkesin değirmenine su taşıyan bunlar değil miydi? Daha ne yapacaksınız? Esasen, biz hiçbir partinin iç işlerine karışmayız, kendimizinkine de karışılmasını istemeyiz. Geçmişte milletvekili ödünç verme sistemiyle siyaseti zehirleyen CHP, maalesef bu ülkeyi ve ilkelerimizi yerle bir etmiştir. Böyle şey olur mu, kiralık milletvekili vereceksin, aynı şekilde bir diğer parti İP, o da kiralık milletvekilleri verecek. Bir süre sonra da onları tekrar, ‘ben onları size kira vermiştim, şimdi geri istiyorum’ diyecek. Böyle demokrasi mi olur, böyle sistem mi olur. Bunlar bunu da yaptı. Son günlerde bu partiden ayrılanların hem eski partilerine dönük, hem bize yönelik eleştirilerini dikkatle dinliyoruz. Söylenenler arasında katıldıklarımız var, katılmadıklarımız var. Bununla birlikte yaşananları, milletvekili ödünç verme sistemi gibi suni değil, doğal bir süreç olarak görüyoruz. Diğer partilerden istifa edenleri alkışla, tezahüratla, coşkuyla karşılayanların, CHP’deki istifaları yerden yere vurmasını da ibretle takip ediyoruz. Bu tabloyu, demokrasi boyasının altına saklanmaya çalışılan faşist zihniyetin ifşası olarak değerlendiriyoruz. Tabii tüm bu gelişmelerin düğüm noktası 2023 seçimleri olacaktır. Katıldığımız her kongremizde teşkilatlarımıza bu gerçeği hatırlatıyor ve gece gündüz sahada olarak şimdiden 2023’e hazırlanmalarını istiyoruz” dedi.
“Çılgın Türkleri iyi tanıyacaksın”
Kıbrıs meselesinin Türk ve Kıbrıs halklarının ortak davası olduğunu, Rum tarafının kanlı saldırılarıyla tırmanan sıkıntıların tüm çabalara rağmen kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulamadığını kaydeden Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i de uyardı. Erdoğan, “Ada’daki iki taraf arasında 1968’de başlayan, Türk tezinin yerel özerklik şeklinde ortaya konduğu ilk görüşmeler, 1971 yılı sonuna kadar sürdü. Türkiye ve Yunanistan’ın da katılmasıyla devam eden görüşmeler, 15 Temmuz 1974’te yaşanan Rum-Yunan darbesiyle son buldu. Kıbrıslı kardeşlerimizin can güvenliğini sağlamak için gerçekleştirdiğimiz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ve ondan sonra 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Bu süreçte de müzakereler kesintili de olsa hep devam etti. Egemenliğini adanın kuzeyine de yaymaya çalışan bir politika izleyen Rum tarafı, müzakerelerde devlet yapısını bu doğrultuda şekillendirmek istedi. Rumlar, Türk tarafının buna razı olmamasını da çözümsüzlüğün sebebi olarak göstermeye çalıştı. Halbuki, 1960’larda Kıbrıs Türk tarafına otonomi hakkı bile tanımayan Rumlardı. 1970’li yıllarda iki kesimli, iki toplumlu federasyonu kabul etmeyen yine Rumlardı. Avrupa Birliği üyeliği perspektifi güçlenince federasyon fikrini savunur görünen Rumlar, asıl niyetlerini daha sonra ortaya serdiler. Amaçları bu süreçte Kıbrıs Türk tarafının elde edebileceği hakları, Türkiye’nin üye olmadığı bir Avrupa Birliği içinde kolaylıkla aşındırarak adayı tek başlarına yönetmekti. Yok böyle yağma” diye konuştu.
Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in yaptığı açıklamalara cevap veren ve haddini bilmesini isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben açıklama yapıyorum, Miçotakis ile görüşebiliriz diyorum. Ben bu açıklamayı yapıyorum, bir de baktım Miçotakis meydan okuyor. Eski istikşafi toplantılar başlasın dedik ve geçen hafta İstanbul Dolmabahçe’de başlatıldı, ikincisi Atina’da yapılacaktı. Miçotakis şimdi meydan okudu, sen bu meydanı okuduktan sonra biz seninle nasıl bir araya gelelim. Önce haddini bileceksin. Gerçekten bir barış arayışı varsa sende bana meydan okuma, haddini bil. Haddini bilmezsen masayı sen tekmeledin, masadan kaçtın, biz masadan kaçmadık, biz masadaydık. Bu şekilde gitmesi halinde biz seninle masaya oturamayız. Adalarda yaptıklarınız ortada, neyinize güveniyorsunuz. Bir yerlerden yine size destekler gelecek, buna mı güveniyorsunuz? Eğer buna güveniyorsanız yanılıyorsunuz. Nerden ne gelirse gelsin Türkiye dimdik ayaktadır, yerindedir, gereğini de gerektiği zaman yapmasını bilir. Ben buradan Miçotakis’e bir şey daha hatırlatmak isterim, sen bazı dağlara güveniyorsun, o güvendiğin dağlara kar yağdı. Hiçbirinden sana fayda gelmez. Ama biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz, yola da böyle devam ederiz. Onun için çılgın Türkleri iyi tanıyacaksın. Yunan ve Rum tarafının son günlerdeki açıklamalarına baktığımızda, Kıbrıs Türkünü yok sayan tutumlarında en küçük bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs’ta çıkış yolu kalmamıştır, ister kabul edersiniz, ister etmezsiniz. Artık federasyon diye bir şey yok, geçin artık o işi. Hidrokarbon kaynakları konusunda da Kıbrıs Türkleriyle masaya oturmaktan ısrarla kaçıyorsunuz. Siyasi ve ekonomik her alanda Türk tarafına uygulanan ambargoları ağırlaştırarak sürdürüyorlar. Artık bu adaletsizliğe tahammül etmemiz mümkün değildir. Kıbrıs Türklerinin yarım asırdır Ada’da süren çözümsüzlüğün mağduru olmasına daha fazla izin vermeyeceğimizi tüm dünya bilmelidir. Bugün yardımcım Fuat Bey ile beraber geniş bir ekip Kuzey Kıbrıs’a gidiyor ve geniş bir çalışmayı başlatacağız. Süratle bu çalışmalarla inşallah Kuzey Kıbrıs’ı yeniden farklı bir şekilde ayağa kaldıracağız. Adadaki Türk toplumunu yok sayan Rum ve Yunan zihniyetinin 50 yıldır müzakereleri başarısızlığa mahkum etmesi karşısında eski çözüm formüllerini tekrar konuşmanın anlamı kalmamıştır. Kıbrıs meselesi yeni dönemin ruhuna uygun bir şekilde, artık çözüm odaklı bir anlayışla ele alınmalıdır. Bundan sonra Kıbrıs’ta konuşulabilecek tek konu iki devletli çözümdür. Kıbrıs Türk kesimindeki kardeşlerimizin de böyle düşündüğünü ve hareket ettiğini biliyoruz. Geçmişin gölgesinde kalmadan ancak geçmişten ders çıkararak, Ada’da barış ve istikrarın hâkim olduğu bir geleceği ancak bu şekilde inşa edebileceğimize inanıyorum. Kıbrıs konusunda masaya oturulacaksa, ancak bu şartlarda oturulabilir, aksi takdirde herkes kendi işine bakacaktır” diye konuştu.